Midilli, karşı kıyı

2017 Haziran ayında gittiğim ve  tadına doyamadığım ada hakkında gelir gelmez bir yazı yazmıştım. Bir kaç arkadaşımın bu yaz tatil planları arasında Midilli’yi duyunca yazımı her hafta bir bölüm olmak üzere tekrar yayınlamaya karar verdim.

Yolculuk karşı kıyıda Midilli’ye, Nam-ı diğer Lesbos’a..

img_0866-effects

20 Haziran sabahı İstanbul’dan yola koyulduk. 1. Köprü Tem otoyolu ve Gebze’den hemen sonra Orhan Gazi köprüsünden Altınova’ya bağlandık. Ben buradan Bursa hatta Balıkesir’e kadar olan yolu Haziran ayında çok seviyorum. Yol çalışması için oyulmuş kayaların kızıl lekeleri, yemyeşil tepelere kurulmuş küçük köyler, güne bakan çiçek tarlaları yaklaşan sıcakların tesellisi gibi geliyor bana. Her taraf yemyeşil, hava serin, 19 derece. Son bir kaç gündür yağan yağmurlardan sonra mis gibi bir ot kokusu sarmış havayı. Arada bir bulutların arkasına saklanan güneşle köşe kapmaca oynayarak ilerliyoruz.

Sık sık leyleklerle karşılaşıyor, onları havada gördük diye seviniyoruz. Bursa Karacabey’e yaklaşırken sağ tarafta üzerinde leylek resmi çizilmiş büyük bir ilan panosu gördük, Panoda 8-9 Temmuz 13. Uluslararası Leylek Festivali yazısını okuyabildim ancak. Sonra internetten araştırınca burasının yani Karacabey’in Eskikaraağaç köyünün Avrupa Leylek Köyleri Birliği’ne üye olduğunu ve 2017 yılında da festivale ev sahipliği yapacağını öğrendim.
Ulubat gölü kenarındaki bu eski Rum köyünün ziyaretçilerini daha iyi ağırlayabilmek için Karacabey belediyesi çeşitli önlemler almış: Mesela leylekler takılıp yaralanmasın diye elektrik tellerini yer altından geçirmiş, olmadı reflektör takmış, kalan elektrik direklerinin üzerine de tahta yuvalar yapıp, beslenmeleri için de meralarda leyleklere özel çalışmalar yapmışlar. Leyleklere özel yaz menüsü!
Ayrıca aileler, bu düzenli ziyaretçilerinin birini sahipleniyor ve her yıl takip ediyorlarmış. Takip yöntemi konusunda hiçbir fikrim yok ama belli ki köylüler evlerine huzur getirdiklerine inandıkları bu misafirlerini çok seviyorlar.
Midilli’yi yazarken, daha karşı kıyıya geçmeden leylekleri anlatmam başlangıçta bir rastlantıydı ama oraya gidince öğrendim ki ada da kuşların göç yolu üzerindeymiş ve her yıl yüzlerece meraklı kuş gözlemcisi sırf bu yüzden adayı ziyaret edermiş.

Edremit Savaştepe yol ayrımından Altınoluk’a geldik ve saat 09:00 da Ayvalık’tan kalkan hızlı feribota yetişmek için burada konakladık.

Önemli bilgi!! Arabanızı mutlaka pahalı filan demeyin otoparka (limana çok yakın büyük bir otopark var) koyun. “Yok bir şey olmaz!” diyenlere aldırmayın, resmi görevli de olsa dinlemeyin! Biz, yapmayın dediğim herşeyi yaptık ve arabayı limanın karşısındaki eski taş binanın önüne koyduk. Maalesef döndüğümüzde araba yoktu. Arabayı bulmak ve almak öyle İstanbul’daki kadar da kolay olmadı, bir dolu işlem yapmak, aracılara dil dökmek ve beklemek  zorunda kaldık. Üstelik otoparka vereceğimiz paranın yaklaşık üç katını harcadık.

p_20170621_083910_1_p

Ayvalık’ın batısından uzanan Cunda Yarımadası’nın yanı başından süzülerek geçtik. Ege’nin Türk tarafını arkamızda bırakarak karşı kıyıya doğru yola çıktık. 45dk sonra Yunan kıyılarında Midilli’deydik. Burası Yunanistan’ın 3. Büyük adası, 1630 m2.
Gümrük işlemleri, araba kiralama derken önümüze adanın haritasını açıp kuzeye Molivos’a doğru yola çıktık. Bize iki yol önerdiler; biri sağımıza Türkiye’yi alıp kıyıdan Thermi üzerinden 1.5 saat sürecek bir yol. Diğeri ise, içerden, solumuza Kalloni körfezini alarak kuzeye çıkacağımız yaklaşık 50 dk sürecek olan diğer yol. Biz kısa olanı tercih ettik.

p_20170621_121810_1_p

Otelimiz Villa Molivos Castle, sekiz tane taş evden ibaret. Evler iki katlı ve  tamamı Molivos açıklarından batan muhteşem gün batımını görüyordu, Petra’ya bir, Molivos’a iki km uzaklıktaydı. Sabahları, anayolun altına, denize doğru olan tarafına kahvaltıya gelen, tarçın rengi keçilerin çıngırak sesleriyle uyanıyorduk.
Bir sabah otelden Molivos’a kadar yürüdüm. Yolda, Petra- Molivos arasında yürüyüş yapan yaşlı ama dinç turistlere rastladım, çok iyi görünüyorlardı.  Adanın farklı yerlerinde de karşılaştığımız gibi bu yol üzerinde de binlerce yıllık ağaçların, fosilleşmiş bitkilerin korunduğu doğal bir park var. Sanki  bizim Ege gibi çok tanıdık, her taraf zeytin, incir, yaban ahlatı, keçi boynuzu, akasya ağaçlarıyla dolu. Havada da kekik ve ada çayı kokusu..p_20170624_203641_1_p

Gezimiz boyunca Molivos’a sık sık gittik. En çok da limandaki Sea Horse otelinin restoranına uğrayıp Yunan birası Fix ve Yunan şarabı Rose Garalie içtik. Hemen masamızın önündeki marinaya yanaşmış envai çeşit balıkçı tekneleri, hiç aceleci ve ısrarcı olmayan misafirperver zarif garsonlar, sokaklarda asılı saksılardaki renk renk petunyalar bize huzur verdi. Muhtemelki Haruki Murakami’nin Sputnik Sevgilim kitabındaki Yunan adası burası, Midilli. K da feribottan Molivos’a iniyor. Bir Japon gözüyle ilk şaşkınlığı denize karşı oturmuş yaşlıları görünce oluyor. Diyor ki, “sanki kim denize daha uzun bakacak yarışması yapıyor gibiydiler”p_20170624_074817_1_hdr_p

Adanın kuzeybatı ucundaki Molivos, ortaçağ kalesi etrafına kurulmuş, denize kadar uzanan, sit alanı ilan edilmiş antik bir kent. 18.yy dan kalma duvar resimleriyle süslenmiş konaklar var. En ünlüsü de Glannakou konağı.  Bütün evler taştan ya da ahşaptan yapılmış. Evlerin hanımeli, begonvil ve yaseminlerle dolu avluları, asırlık  taş döşemeli sokaklara açılıyor. Adada her yerde olduğu gibi burada da yaşam evlerin dışında, sokakta sürüyor. Adaya özgü bir tarzları olan rahat ama şık giyimli Molivos’lular,  sokaklarda, tavernalarda ya da evlerinin önünde birbirleriyle muhabbet içindeler. Açık kapılardan evlerin içi görünür. Koltuğunda oturan güngörmüş kadınlar beyaz dantel örtülü etejerin üstündeki gramofondan müzik dinlerken, selamınızı alır.

p_20170621_173036_1_p-effects

Limana inen taş yoldan yukarı, kaleye doğru bakınca,  kayadan duvarlara asılı gibi duran ahşap balkonlar görünür. Buralarda denizden batan güneşi seyrederek günü uğurlamak Molivos’da yapılacak en güzel şeylerden biri, biraz meze, biraz balık, bir kadeh de uzoyla. Hamam restoran da bu mekanlardan biri. Hala çalışanların gülen yüzlerini ve yan masada kırmızı şarabını yudumlayan askılı, uzun gece elbisesinin içindeki güzel kadını hatırlarım. Kıyıda mekanlar daha geniş olduğu için buradaki restoranlarda canlı müzik de var. Ama benim favorim limandaki küçük restoranlarda emektar müzisyenlerden tanıdık bildik ezgilerle Yunanca şarkılar dinlemek oldu.

Yelda UGAN

23/04/2019, Beşiktaş