Yedinci kıta, okyanuslarda Türkiye’nin yüzölçümünden beş kat daha geniş bir alan kaplayan, plastik atıkların oluşturduğu yüzergezer adaya verilen isim.

17 Eylül Salı günü 16. İstanbul Bianeli’nin MSGSÜ’deki mekanında rehberli tura katıldım. İlk kez böyle bir uygulama oldu, yani bianelde rehberli tur. Mekan bana Paris’deki Centre Pompidou müzesini hatırlattı. Koridor boyunca bizimle ilerleyen alüminyum havalandırma boruları, köşeleri dönebilmek için dirsek vermiş plastik atık su boruları ya da orda burda karşılaştığımız aspiratör boruları gibi daha kısa, esnek, kıvrımlı ve parlak olanlar. Tamamlanmamış bir inşaat alanı gibi. İçerde grinin her tonu mevcut. Trabzanlar, pencere panelleri, asansör çağırma butonu metalik gri. Merdivenler dahil zemin, duvarlar antrasit gri, yanlışlıkla parmaklarım bir yere değse sanki ıslak sıvanın lekesi kalacakmış gibi elimde. Cafe Nero hem girişe hem de terasa kahve kokuları yaymış. Rehberli dolaşmanın en büyük avantajı da kesintisiz olması, yoksa en az üç kahve molası vermiştik. Mekandan görünen manzara da konuya cuk oturmuş. Fotoğrafta göründüğü gibi şimdi kullanılamayan İstanbul Modern’in etrafı tam bir şantiye alanı, 13. “Anne Ben Barbar mıyım?” Bianeli’nin mekanlarından biri olan antrepo o zaman deniz kenarındayken şimdi ortalarda kalmış, tonlarca beton blokları denizi doldurmak için azgın bir iştahla bekliyor.
Bianelin teması Antroposen, benim de hayatıma iki gün önce giren bu kavram bir çağa, insanın doğaya hükmettiği döneme verilen isim. Sergi bizi, sosyal, politik ve ekonomik durum ve tercihlerimizden bağımsız olarak Antroposen’in vücut bulduğu, naylon torba ve kulak çubuklarıyla dolu ve bir yandan içinde balıklarla diğer canlıların da yaşadığı bu yeni dünyanın antropologları olmaya çağırıyor. Çünkü onu biz yarattık, yaşam ve üretim biçimlerimizden doğdu. Attığımız şeylerden oluşmuş, istila ve işgal etmek istemediğimiz bir ülke yedinci kıta.
Bu meseleler sivil toplum kuruluşlarının, kısmen de olsa politikacıların, aktivistlerin gündemi haline geldi ama bianel soruyor, bambaşka bir olasılığın kapısı nasıl aralanabilir?
İklim Haber ve KONDA Araştırma, 2019 yılında Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve giderek derinleşen iklim krizi hakkında bir anket çalışması yaptı. Bu çalışmaya göre Türkiye’de her on kişiden en az altısı bu konuda kaygı taşıyor.
İklim değişikliğini neden anlatamıyoruz, rakamlar artık etkisini yitirdi, daha vurucu bir şey yapmak gerekiyor. Daha yapıcı bir dil kurmak, harekete geçebilmemiz için sanata, sanatın yaratıcı enerjisine ihtiyacımız var.
Günlük yaşamıyla herkes gözlemci pozisyonuna gelmesi lazım, kullandığım ürünler benim kontrolümden çıktıktan sonra nereye gidiyor, bu çöp yığınına katkım ne kadar?
Antroposen insanının kendi sorumluluklarıyla başbaşa kalması lazım. Daha minicik bir bebekken tüketmeye başlıyoruz. Esas mesele şirketlerin dönüşmesi diyenler de haklı elbette ama, “bu ya da o” dönemi geçti, bireysel yaratıcılığa ihtiyacımız var.
Atıksız yaşamak dünyada bir akım, geri dönüşüme gönderdim “oh ne güzel!” demek yerine atık çıkarmamak hedef. İlk yapmamız gereken reddetmek, boşuna alıp kullanmadan, ya da çok kısa kullanarak atığa dönüşen ürünlerin satın alınmasını reddetmek, Azaltmak, ihtiyacımız kadar almak, yeniden kullanmak, örneğin eski tişörtü taş bezi yapmak.
Sonuncusu çürütmek, gübreleştirerek toprağa geri dönmesini sağlamak. En sonuncusu, son çare geri dönüşüm. En başta söylenen reddetle başlamak. Plastiğin kullanılmaya başlanmasıyla sıfır atık dönemi sona ermiş. Evde yapılan şeylerin kollektif olduğunda, hep birlikte yapıldığında etkili olması. Çünkü insanlar evde yapılanları küçümsüyor aslolan şirketlerin harekete geçmesi diyor. Yaptığınız her şeyin bir katkı olduğunu farkedeceksiniz başladığınızda. Başka ülkelerde plastik çatal bıçak kullanımı yasak, o yüzden kaşığını yanında taşımak, pipet kullanmamak.
Rahatlık ekonomisinin dışına çıkıyorsunuz, ama alışıyorsunuz, bir şeye ne kadar ihtiyacınız olduğunu sormak. Bir de kapitalizmin dayattığı, camları şununla sil, yerleri bununla temizle diye dayatılan şeyi reddetmek. Önümüzde dünyanın çok çok zor bir süreci var, lekesiz olmak yerine zehirsiz olanı aramak. Selvi Gürevin Atıksız Ev blogundan
Bianel, krizin sergi aracılığıyla kavranması için sanatı yardıma çağırıyor ve Antroposen kavramını farklı açılardan ele alan 57 sanatçının enstalasyonlarıyla hazırlanıyor.
Bianel soruyor, sanat nasıl bakıyor bu meseleye ve ekolojiyle, antropolojiyle, arkeolojiyle kurduğu ilişki yeniden tanımlanabilir mi?
Yerleştirme ya da enstalasyon, geleneksel sanat eserlerinden farklı olarak, çevreden bağımsız bir sanat nesnesi içermeyip belirli bir mekân için yaratılan, mekânın niteliklerini kullanıp irdeleyen ve izleyici katılımının temel bir gereklilik olduğu sanat türü.

ekolojik yaşam biçimini yaymaya çalışmak, çeşitli modeller üretmek, zehirsiz sofralar kurmak, ekolojik yaşam bilincinin bilgisini, insanları bu konu etrafında bir araya getirmek, savunucularını yaratmak.
Antroposen’le beraber aslında insan değil kapitalizm yapıyor bu durumu diyen bir kavram daha giriyor hayatımıza; kapitolasen
Pek çok anlamda geriye dönüş yok amaç bu duruma nasıl adapte oluruz. Biliyoruz ama geri adım atmıyoruz.
Bianel mekanlarından 2020’de açılacak olan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde 38 yerleştirme var. Bunlardan bazılarının isimleri çok güzel, çok manidar, çok düşündürücü ve çok eğlenceli
Yok yerler, Temelsiz toprak, Kayıp sular, Altın ve gülümseme, Dünya çok küçük, 80 yaşında dişi bir insan bir serçenin beynini mideye indirdi, Yeniden doğma, Rüyamda seni gözünden bıçaklandığını gördüm, Bilginin ateşi tüm karmayı yakıp kül eder, Bir karpuz kafaya dönüşmek.

Geldiğimiz bu aşamada yeniden bir gelecek düşünmek zorundayız, çocuklarımızdan, ağaçlardan, çiçeklerden, böceklerden, geceden, gündüzden, gölgelerden, balıklardan ve dalgaların sesinden sorumluyuz.
Not: Bu yazıyı hazırlarken 16. İstanbul Bianeli 7. Kıta için hazırlanmış rehberden ve yine bianele paralel olarak hazırlanmış podcast serisinden alıntılar yaptım.
Yelda UGAN,
26/09/2019 Beşiktaş