“Bu bir uyarı kitabıdır. Sahip olduğumuz şeylerin değerli olduğunu ve değer verdiğimiz şeylerin bazen kıymetini bilmediğimizi hatırlatır…..bu kitap bir şeyleri umursamakla ilgilidir. Kitaplara yazılmış bir aşk mektubudur.” Neil Gaiman
Yazan, Ray Bradbury
İthaki Yayınları
Çeviren, Dost Körpe
“Sonunda kafamda bir ışık yandı ve itfaiye teşkilatını aradım. ‘Beni itfaiye şefine bağlayın,’ dedim. Buranın, Los Angeles’ın itfaiye şefine ulaştım ve, ‘kitap kağıdı kaç derecede tutuşup yanar ?’ diye sordum. ‘Bir saniye, hemen geliyorum,’ dedi. Geldi ve, ‘451 Fahrenheit,’ dedi.”
2. Dünya Savaşı’nın sonu, Birleşik Devletler’deki siyasi hayatın çok zor geçtiği bir dönem, siyasetçilerin önüne kattığı ne varsa, egzotik ya da komşu ülkeler, insanlar, kadınlar, çocuklar, siyahlar, ötekiler…sindirmeye ve korkutmaya çalıştığı 1950’lerin başı. Ray Brudbery böyle bir ortamda ve Amerika’nın dünya üzerine kurduğu ekonomik ve siyasi hegomanyanın farkındaydı. Dünyadaki herhangi bir insan grubuna ait olmadan tamamen içsel mantığına ve öfkesine sadık kalarak yazmak istemişti.
Sonra Clarisse McClellan konuştu:
“Bir soru sorabilir miyim? Ne kadar zamandır itfaiyecilik yapıyorsun?”
“Yirmi yaşımdan beri….on yıldır.”
“Yaktığın kitapları okuduğun oluyor mu?”
Montag güldü. “Bu kanuna aykırı!” (sayfa27)
Şiddete karşı duyarsız, tüketen, televizyon seyreden bir toplum. Kitap okumak ve bulundurmak suç ve itfaiyecilerin görevi yangın çıkarmak.
Beatty (itfaiye şefi) kartlarını usulca düzenledi. “Devleti ve bizi kandırabileceğini sanan herkes delidir.” (sayfa54)
Herkes birbirine benzemeli, her insan diğer herkesin sureti olmalı, sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağları olmamalı ki mutlu olsunlar. Yandaki evde bulunan bir kitap, dolu bir tabancadır. Görür ve duyarsın hatta hatırlar ve sorarsın; felsefe veya sosyoloji okumak kaygan zeminli şeyler, sonunda melankolik olursun, için kararır boğulursun…aman ha!
Aslında mutlu olman ya da olmaman umurumda değil, eylemde bulunma hakkını kullanma yeter. Bir gün o küçük mucizenin başında durup, nihayet ona dokunmak için eğileceksin, o gün hiç gelmesin diye yakıyoruz kitapları.
Bu bir distopya, ellilerin soğuk savaş döneminde dikte edilen sistemi “yok canım” diyecek kadar uç bir örnekle eleştiren, “ya olursa” diye korkutan, sonunun hayırlı görülmediği bir dünya. Bradbury yarattığı bu dünyada en sevdiği şeyin “kitapların” olmadığı bir hayatı imgeleyerek hem kendini hem de bizi dehşete düşürmüş.
Başta Neil Gaiman’ın sunuş yazısından alıntıladığım gibi, Ray Bradbury de kitabın sonlarında uyarmış bizi “Ama çok eskiden, kitaplar elimizin altındayken bile onlardan aldığımız şeyleri kullanmadık” (sayfa191)
Yazıya noktayı koymuştum ama teknolojinin akıl almaz büyümesi, satın aldığımız bir akıllı telefonun yeni versiyonlarıyla daha o gün eskimesi, artık kullanılmayan, geleceği tehlikede olan yüzlerce meslek, kitapların yakılması ve televizyon arasındaki bağ, internet vs. hakkında bir kaç şey daha söylenmeli diye düşündüm.
Fahrenheit 451’i okuduğum günlerde William Zinsser’in “İyi Yazmak Üzerine” adlı kitabında rastladım: Altmışların ortalarında Amerikalı gazeteci Michael J. Arlen tarafından “Living-Room War” adlı köşe yasısının konusu medyanın gücü üzerinden tam da “algı yaratmak, “algıyla oynamak” ve en güçlü iletişim aracı televizyonla kurulan tek taraflı ilişki olmuş. Wietnam’a sık sık televizyonun savaşı adı verilmiş. Bunun sebebi Wietnam savaşının insanlara baskın bir şekilde televizyon tarafından iletilmiş ilk savaş olmasıymış. Arlen makalesinde “Görünen o ki, insanlar Wietnam’a koridorda eğilmiş, gözünü anahtar deliğine dayamış ve kilitli bir odada iki yetişkinin tartıştığını izleyen bir çocuk gibi bakıyorlar.” diyor. Televizyon anahtar deliğini genişletip bize sadece “elbise ucunu” değil kopmuş kafa ve yanan çocuğu gösterseydi insanlar savaş karşıtı tutumu daha önce almazlar mıydı? diye de son derece iyi niyetli bir varsayımla bitirmiş yazısını.
Hiç de savaş karşıtı tutum almış gibi bir halimiz olmadığını gören Harold Bloom 451 Fahrenheit’in yayınlanmasından yaklaşık yetmiş yıl sonra dayanamamış ve yeni baskılar için bir “son söz” yazmış, bir kez daha uyarmış bizi.
Yelda UGAN
28/03/19, Gayrettepe