Büyük Gerileme

Okuma konusunda istikrarlıyım, her zaman elimde bir kitabım oldu ama konu ya da yazar üzerinden bir disiplinim olmadı. Mesala hiç bir zaman “bu yıl Japon yazarlar yılı ilan ediyorum” gibi bir başlangıç yapmadım, yaptıysam da uyamadım. Popüler ya da güncel siyasetle de ilgilenmedim. Kitaplar bana geldi ve ben onları okudum. Bu kitap da öyle oldu. Konu günceldi ama yanlış bildiğim kavramlar ya da olguların üstüne gitmemi sağladı.

Heinrich Geiselberger’in hazırladığı Büyük Gerileme, zamanımızın ruh hali üstüne uluslararası bir tartışma. Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, Hindistan gibi  ülkelerden on beş yazar, dünyanın bir çok yerinde neden sağ popülizm neredeyse eş zamanlı olarak yükseliyor? Bu yükselişin arkasındaki sosyolojik ve ekonomik nedenler ne? Yabancı ve göçmen düşmanlığını, giderek ırkçılığı körükleyen ekonomik ve sosyal politikaların dışına nasıl çıkılabilir? Gibi benzer, küresel soruların cevaplarını arıyor.

Arjun Appadurai,  Hintli Antropolog ve akademisyen; Demokrasi Yorgunluğu isimli makalesinden: “Yeni otoriter popülist liderlerin ortak noktası, hepsi de yabancı yatırımcıların, küresel anlaşmaların, uluslararası finansın, işçi hareketliliğinin ve sermayenin esiri olmuş ulusal ekonomilerini tam olarak kontrol edemeyeceklerinin farkında. Bunun yerine ülkelerinin kültürel arınma yoluyla küresel anlamda siyasal bir güce dönüşeceğini vaat ediyorlar. Neoliberal kapitalizme ve bu sistemin kendi ülkelerine -Hindistan, Türkiye, ABD ya da Rusya’ya- en uygun biçimine gayet dostça bakıyorlar. Hepsi, yumuşak gücü sert güce çevirme çabasında. Ve hiçbiri azınlıklar ve muhalifler üzerinde baskı kurmaktan, ifade özgürlüğünü sınırlandırmaktan ya da hukuku rakiplerine zulmetmek için kullanmaktan çekinmiyor…” (syf22)

Zygmunt Bauman, 2017’de kitap yayımlandıktan bir yıl sonra 91 yaşında vefat eden Polonya’lı sosyolog, Filozof. Bana göre son fotoğrafında, piposundan çıkan dumanlar ve saç renginin, buğulu beyazının altında muzip bakışlı bir bilge dede. Açık ve anlaşılır bir ifadeyle yazdığı Nesnesini ve İsmini Arayan Semptomlar makalesinden: “O zaman hoşgörüsüzlüğün kökenini ve kaynağını nerede aramalı? Ben bunu bilinmeyene karşı korkuda aramayı öneriyorum -bu bilinmeyenin en belirgin temsilcileri de “yabancılar” ya da “ötekiler” oluyor (tanımı gereği yeterince bilinmeyen daha da az anlaşılan, davranışları ve hareketlerinize verecekleri tepkiler önceden kestirilemeyenler); hemen yakında ve görünür oldukları için en elle tutulur olanlar. Gideceğimiz yerleri ve onlara çıkan yolları işaretlediğimiz dünya haritalarında görünmüyorlar…Günümüz dünyasında, dışardan göç bir nebze kontrol edilebiliyorsa da, göç biz ne yaparsak yapalım kendi yolunu buluyor. (syf36)

Donatella della Porta; İtalyan siyaset bilimci, toplumsal hareketler, yozlaşma, siyasal şiddet gibi konularda çalışan bir profesör, Onbeş yazar arasındaki üç kadın yazardan biri. Geç Neoliberalizmde İlerici ve Gerici Siyaset makalesinden: ” 2008’de İzlanda’nın “tencere tava” isyanıyla başlayan, 2011 de Arap Baharı ve İşgal Et! hareketleriyle ve 2013’teki Gezi Direnişi ile devam eden çok-unsurlu toplumsal tabanı bir arada tutma ihtiyacı çeşitliliği zenginleştirici bir değer addederek çoğulcu ve hoşgörülü kimliklerin gelişimini destekledi.” (syf48)

“Özellikle Güney Avrupa’da bu protestoların siyasi etkileri, protestolar sonucunda toplumun geniş kesimlerinin politize olmasının yanı sıra parti sisteminde de ciddi değişikliklere yol açtı, protestolarda dile getirilen kaygılar parlementolarda ve hatta hükümetin kendisinde (Yunanistan’da Syriza) temsiliyet bulabildi.” (syf52)

Nancy Fraser, Kamusal alan-özel alan ayrımının 21. yy koşullarında yeniden değerlendirmesini yapan feminist düşünür, siyaset bilimci. İlerici Neoliberalizme Karşı Gerici Popülizm: Bir Hobson Seçimi isimli makalesinden; “Donald Trump’ın seçilmesi neoliberal hegomanyanın çöküşüne işaret eden bir dizi çarpıcı politik başkaldırıdan bir tanesiydi. Benzer başka olaylar arasında, Birleşik Krallık’taki Brexit referandumu, İtalya’da Renzi reformlarının reddedilmesi ve Fransa’da Ulusal Cephe’nin yükselişi sayılabilir. İdeolojileri farklılık gösterse de bu seçmen başkaldırılarının ortak bir hedefi var: Hepsi şirket küreselleşmesini, neoliberalizmi ve bunların savunucusu olan politik kurumları reddetmekte” (saf59)

Eva İllouz, İsrail’deki Hebrew üniversitesinde sosyoloji profesörü, Kapitalizmin Sevgi Duygumuzda Nasıl Bir Çürümeye Neden Olduğuna İlşkin Soğuk Yakınlıklar ve Aşk Neden Acıtır isimli iki kitabı var.

İvan Krastev, Sofya Liberal Stratejiler başkanı, Siyaset bilimci.

Bruno Latour, Poul Mason, Pankaj Mishra, Robert Misik, Oliver Nachtwey, Cesar Rendueles, Wolfgang Streeck, David Van Reybrouck ve Slovoj Zizek.

Son yazar Zizek’in Popülist Cazibe adlı makalesi bitmemişken Antikapitalistler’in düzenlediği Hepimiz Göçmeniz-ırkçılığa karşı, paneline katıldım. Dünyada yükselen sağ popülizm üzerinden ülkemizde de yükselen yabancı ve göçmen düşmanlığı, özellikle Arap göçmenler ve Suriyeliler…panel özetle bu konular üzerineydi.

Göç ve Kapitalizm, Suriyeliler neden göç etmek zorunda kaldı, Türkiye’de yaşayan Suriyelilerle ilgili yanlış bilinenler ki bazıları şunlar: “alışverişlerde %50 indirim sağlayan Ak Kart verildi”, “Suriyelilerle ilgili paylaşım yapanlara üç yıla kadar hapis cezası verilecek”, “ÖSYM tarafından 131 bin 746 Suriyeli genç üniversiteye yerleştirildi.”, “Gaziantep’te Suriyeliler vatandaşlık için kuyruğa girdi.”, “Suriyeliler işlere daha kolay yerleştiriliyor.” gibi devam ediyor.

16.yy dan itibaren yükselmeye başlayan monarşi, birinci dünya savaşı, 29 krizi, 30’larda krizle beraber artan ırkçılık, ikinci dünya savaşı, teknolojinin militarizme hizmet etmesiyle gelen atom bombası, ekolojik kriz, kadın-azınlık-eşcinsellik ki bu konular sistemin bütününü ve mükemmelliğini bozmadığını iddia ederek küçük arızalar olarak addedildi, artık toplumun sürekli krizlerle yönetileceği, liberal ekonominin krizlerin üstünü örtemeyeceği, sürekli olarak kırmızı alarmda kalmanın bir problem olmadığı, Trump’ın öncüleri olan Reagan ve “kadın erkek diye bir şey yoktur sadece aile vardır” diyen Teacher ve kanaatler üzerinden herkesin bir şeyler konusunda “üfürebileceği” sosyal medya ve ikna ediciliği

Avrupa’da yükselen Sağcı partilerin aldığı oylar ve isimleri, mesela Çekoslavakya’da Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi %11, Avusturya’da Özgürlük partisi %26, İsviçre Halkının partisi %29. Hoş Hitler’in partisinin adı da Nasyonal Sosyalist İşçi partisiydi. İsimlerin ve kelimelerin içinin boşaltılması çok ta yeni bir şey değil. Biz yine de hayal kurabileceğimiz yeni kelimelerle, değerler bulmak zorundayız. Elena Ferrante’nin çok güzel bir sözü var: “Sıfata gerek duymayan kelimelere ihtiyacımız var!…” 

Antifaşist hareketin sokağa çıkması, Trump, Bolsonaro, Orban gibi sağ popülist liderler ülkeyi yabancılardan ve dış etkilerden temizleyip güçlendirme amacını paylaşıyorlar. Yani işçi sınıfının desteğini almanın bir yolu olarak geliştirilen ortak argüman; “dış düşman” la mücadele. Halbuki ekonomiler dışa bağımlı, dünya ile entegre ama…Nazi Almanya’sında bu rolun Yahudi, Çingene ve eşcinsellere verilmesi gibi. Mesela Orban göçmen karşıtlığı üzerine kurduğu siyaset düzeninden prim yapıyor ama Macaristan’da göçmen yok!!

Panel sahada çalışan gazeteci, akademisyen ve stk üyelerinin deneyimleri üzerinden 2. oturumda devam etti.

Hala sığınmacı konumunda olup mülteci olamayan Suriyeliler ile alt orta sınıf Türkiyeliler arasındaki çatışma. Aslında bu tam olarak ırkçılıkla da açıklanabilecek bir durum değil. Mesela insanların artık hastanelerde daha çok sıra beklemeleri, Arap turistlerden dahi rahatsız olmaları ki ekonomi onların üzerinden yürüyor olduğu halde, sınıflardaki öğrenci sayılarının artmasına velilerin verdiği tepki, hastalıkları onların getirmesi, Hatay valisinin “Gitsinler artık!” diyerek onların buradaki varlığını “misafir”, “geçici” olarak görmemiz…varlıkları konusunda sorun yokmuş gibi davranıyoruz ama bize değmesinler istiyoruz. 

İnsanlar diyor ki, kiralar arttı, ücretler düştü, işsizlik yükseldi. Irkçı oldukları için söylemiyorlar. Milliyetçilik duyguların manipülasyonuna dayanır…aslında evsahibi neden oluyor işsizliğin yükselmesine, kiraların artmasına vs. Hükümet bunu siyasi bir sorun olarak ele almıyor ve karşı karşıya gelinen her durumda bilginin sorumlu bir kaynağı bulunamıyor.

Kilis’te her Kilisli’ye bir Suriyeli düşüyor ve Kilisliler çok öfkeli ve bu öfke nasıl kontrol altına alınacak? Bayburt’da hiç Suriyeli yok ama bu onların da meselesi….fakat bu mesele onlara nasıl anlatılacak? Samandağı’ndaki Musariler ve Sunni Suriyeliler arasında yaşanan arbede.

Almanya’daki “etnik emek hiyerarşisi” Türkiye’de yok. Yani yeni gelen işçi ile bir önceki işçi aynı düzlemde çalışmaya devam ediyor. Bu da işçiler arası çatışmayı arttırıyor.

Erkek şiddetine karşı kamuoyu yaratmak için sokaklara dayak yemiş, yüzü gözü şiş ve morluklar içinde  bir kadının afişleri asılmıştı. Feministler bu afişlere karşı çıktılar, indirilsin istediler. Çünkü bu afişle kadının dövülebilir hatta öldüresiye dövülebilir olduğu vurgulanıyor. Oysa şiddete dur demenin yolu kadını güçlü göstermektir. Aynı şey göçmenler için de geçerli “zavallı göçmenler” imajı, algısı değiştirilmeli. 

2015 yılında Bulgaristan’da başlayıp İspanya’ya kadar giden güvenlikçi yaklaşımla kapılar kapanmış, gelenler de geri gönderilmeye çalışılmıştı. Doğu Avrupa turumuzun son durağı olan Budapeşte’ydik o günlerde, Ağustos’un son günleri olmalı, çünkü 1 Eylül’de  Macar yetkililer Budapeşte Keleti tren garını güvenlik nedeniyle kapatmışlardı. Gar kaldığımız otelden görünüyordu. Dışarısı ana baba günüydü; polisler ve Darth Vader’in askerlerine benzeyen “özel güvenlik güçleri” mülteci avına çıkmışlardı. Otelin içi gazeteci kaynıyordu. Bütün diller havada uçuşuyor, kameralar, mikrofonlar ve diğer tüm teçhizat savaş alanına gidecek olan askerler gibi hazır bekletiliyordu. Her tarafta telaşlı bir endişe vardı, sanki şehre uzaydan bir saldırı olmuştu, bilinmeyen bir düşmanla karşı karşıyalardı. Ama biz onları tanıyorduk…türbanlarından, gözlerindeki sürmeden, ortak kelimelerle dolu dillerinden, şarkılarından ve tatlılarından, ay takvimi kullandıklarını hatta bizden bir gün önce bayram kutladıklarını bile biliyorduk. Garda çocuklar polislerden korkmuyor, kırık bir bisikletle oyun oynuyor, gülüyorlardı…kırklı yaşlarında bir kadın, kızıyla oturduğu çiçek desenli minderi elleriyle düzeltti; evine misafir gelmişiz gibi bize oturacak yer gösterdi.

Yelda Ugan

04/12/2018 Beşiktaş 

 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.