Salt Galata’da bir sergi; modern zamanların göçebe ressamı, Mihri,
Memlekete Meşrutiyet’le birlikte hürriyet, müsavat [eşitlik] uhuvvet [kardeşlik] geldi ama bütün bu nimetlerden sadece erkekler istifade ediyor, kadınlar hala olduğu yerde, bir adım bile ileri gitmiş değiller. Acaba bu imtiyaz nereden geliyor? (…) Bugün her yerde müsavat ve adaletten söz ediliyor. Fakat İnas Sanayi-i Nefise Mektebi [kadınlar için güzel sanatlar okulu] nerede? Hep yapılanlar erkekler için.”
Mihri Müşfik…Onun adını ilk defa 2016 yılında, Kadıköy’de Sabancı Üniversitesi’nin düzenlediği Cins Adımlar, Toplumsal Cinsiyet ve Hafıza Yürüyüş’ünde duydum. Moda’da Bakla Tarlası Apartmanının önünde. 19. yüzyıl sonunda, burada bir konak varmış, ilk kadın ressamlarımızdan Mihri Müşfik hanımın babası, Tıbbiye nazırı Dr. Rasim’in konağı.
İkinci kere de Tevfik Fikret’in Aşiyan’daki müze evinde karşılaştık onunla. Anlatacağım.
Artık izini sürer oldum Mihri’nin, bugün de burda Salt Galata’da onun için hazırlanmış bir sergideyim. Hakkında ne kadar belge, fotoğraf, gazete kupürü, mektup varsa toplanmış ama yine de mezarı dahil resimlerinin bir kısmı nerede bilinmiyor.
Sergiden aldığım notlar ve çektiğim fotoğraflardan küçük alıntılar var bu yazıda. Sergi 9 Haziran’a kadar açık ama asıl külliyat burada
Babasının II. Abdülhamid’in Sağlık Bakanı, halasının da Sultan’ın eşlerinden biri olması nedeniyle ayrıcalıklı bir çevrede büyür. Saray ressamı Zonaro’dan resim dersleri alır.
1910’da Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk resim koleksiyonunu oluşturmak üzere Müze-i Hümayun (Bugün İstanbul Arkeoloji müzeleri ) bütçesine ek ödenek verilir. Elvah-ı Nakşiye koleksiyonu için Berlin, Paris, Viyana, Madrid gibi şehirlerdeki müzelerden tablolar seçilir. Bu çerçevede Mihri’nin La Bohemienne Çingene Kızı kopyası, koleksiyona katılan diğer eserlerle 1915 ve 1945’te İstanbul’daki Güzel sanatlar Akademisinde sergilenir. Bugün Çingene kızı İstanbul Resim ve Heykel müzesinde sergileniyor.
Osmanlı Devleti tarafından üniversite seviyesindeki İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (Kızlar İçin Güzel Sanatlar Okulu) 1914’te kurulmasına önayak olur. Avrupa’da bile pek çok ülkede henüz kadınlar devlet akademilerine öğrenci olarak resmen kabul edilmezken Mihri, İstanbul’daki bu okulun ilk kadın yöneticisi ve öğretmenidir. Kız öğrencilere ilk defa şehrin sokaklarında, açıkhavada resim yaptıran; onların çıplak modelle çalışmasını sağlayan; kadın ressamları ilk kez toplu bir sergi açmaya teşvik eden kişi hep oydu
Mihri 14 Ekim 1918 tarihinde, Şişli’deki evinde yaklaşık 10 gün süren bir sergi açar. İlk kişisel sergisidir bu, mekan olarak evini seçmesi, resimlerini görsünler diye kapısını davetlilere açması da alışılmışın dışında bir ilktir. İstanbul’da son dört yılda ürettiği eserlerden oluşan sergi, ziyaretçiler ve yerel basından yoğun ilgi görür. Kemal Emin Temaşa dergisi için hazırladığı bir yazıda, Mihri’nin eserlerinin “kadınlığı kadınların daha iyi takdir ettiğinin” göstergesi olduğunu belirtir.
Resim Sergisi: İnas Sanayi-i Nefise Mektebi Resim Muallimesi Mihri Müşfik Hanımefendi’nin dört senede İstanbul’da vücuda getirdikleri kıymettar tablolarından mürekkep olup evvelce küşat ettirilen sergi yarınki pazartesinden itibaren bir hafta müddetle umumun ziyaretine tahsis edilmiştir.
Sergi Bomonti civarında Bulgar Çarşısında Arpa suyu sokağında 24 numaralı hanede sabahtan akşama kadar küşadedir. 13 Ekim 1918, Tasvir-i Efkar gazetesinin ilanı
Şişlide Resim Sergisi, Şişli’nin müreffeh ve asude muhiti içinde, geçen hafta kadınlık alemimizde mühim bir hadise oldu: İnas Sanayi-i Nefise Mektebi muallimlerinden Mihri Müşfik hanım, dört senelik bir devr-i tahassüsün maddi tezahürleri olan eserlerini umumun istifadesine vaz etmek üzere bir sergi teşhir ettiler. Sergi, hususi bir ikâmetgahın mesut, samimi ve mütevazi havası altında bütün zahirlerin ruhunda, sanat ve hasen ile meşbu bir heyecen uyandırıyordu. Eserler ve sanatkarı hakkında gelecek nüshamızın büyük bir kısmını vakfedeceğimiz için, şimdi bu hususta fikirlerimizi söyleyeceğiz. Yalnız çok dikkate şayan gördüğümüz bir noktaya işaret etmek istiyoruz: sergiyi ziyaret eden herkes, hemen umumiyetle, bütün takdirlerden evvel hayretini söylüyor: “Bizde bir kadın sanatkarın, hususi ve sırf şahsi teşebbüsüyle memleketimizin en fazla yabancı olduğu bir sahada bu kadar muvakkafiyet göstermesi bütün tassavurların fevkinde bir harikuladelik gösteriyor.” Bu belki muhitini daima aşağı gören, bizde kadınlığın mevkiini aşağılatmakta zevk duyan ben-bin ruhiyenin kırıntı şeklinde herkesin ruhunda kalan parçaları arasından sızmış bir hükümdür. Yalnız sergiyi ziyaret etmiş bir erkek ressamın ifadesine göre, Mihri Hanım, renkleri anlamakta ve eserlerine ruh koymakta bütün ressamlarımızı geçmiştir. Biz de kendi kanaatimizce mahalli ve milli olmakta muhitini duymakta, değil yalnız ressamlarımıza hatta şairlerimize bile numune olabilecek olan Mihri Hanım, hakikatte aynı zamanda iyi bir ruhiyatçı ve mütefekkirdir. Türk kadınlığı, Mümtaz sanatkarı ile iftihar edebilir….Genç Kadın 24 Ekim 1918
Mihri sıklıkla ilk eşinden ötürü Müşfik soyadıyla, kimi kaynaklarda da baba adı olan Rasim’le ya da yalnızca adıyla anılır. ABD’deki adreslerini gösteren belgeler ile göçmenlik belgelerinde, Mihri Rassim ve Mihri Rassim Paşa’nın yanısıra, ikinci eşinden dolayı Mihri Rassim Virzi adları kayıtlıdır. Yüksek sınıf ve aile kökenini öne çıkarmak maksadıyla kendini Prenses Açba Rasim Paşa olarak tanıttığı da olmuştur.
Mihri, İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin açılmasıyla İstanbul kültür ortamının önemli simalarından biri haline gelir. Dönemin öncü sanatçı ve aydınlarıyla yakın ilişkiler kurar. En samimi dostlarından Tevfik Fikret’i Aşiyan’daki evinde ziyaret eder, şiirlerini yorumlar, portrelerini resmeder. Şairin son dönemlerinde sık sık yanına giden Mihri, öldüğü sabah yüzünün alçıdan kalıbını çıkarır. Bu mask çalışmasının Türkiye’de bir ilk olduğu düşünülmektedir.
“Yukarda bir hanımefendi var, resimlerimi yapıyor. Bilseniz Rübab’ı o kadar güzel okuyor, o kadar güzel tefsir ediyor ki, yazdığım şeyler bu kadar manidarmıymış diye şaşıyorum. Bana beni anlatmaya başladı.” Tevfik Fikret
“O Gün kendi eliyle buzlu şerbetler ikram etti. ‘Siz bunları içinceye kadar bana müsade edin. Yukarda hanımefendi beklemesin, izin verirse yaptığı resimleri de getiririm’ dedi. Bastonuna dayanarak çıktı. Yarım saat sonra tekrar indi. Ressam Mihri hanımın pastelle ve kara kalemle yaptığı tasvirleri getirdi. Bir profil vardı ki onu çok seviyordu. ‘Bakın bu ne güzel benim başımı ne harikulade gösteriyor. Şöyle burna doğru geldikçe incelen bir baş, Şu burnum biraz daha uzasa bir fil başı gibi olacağım!’ dedi. Güldü.” Ruşen Eşref, Tevfik Fikret hayatına dair hatıralar, 1919
“Evvelki gün loş, durgun, eylül sonu kadar hüzünlü bir sabahtı. Odasının bütün pencereleri açıktı. Oymalı ceviz karyolasında göğsü kabarık, çıplak ve dolgun kolları beyaz yorganın dışında, yatıyordu. Daha iki gün evvel, layemutu simasını kağıtlar üzerinde yaratmaya çalışan ressam kadın, siyah çarşafı, siyah peçesiyle simsiyah bir kelebek gibi, şairinin matem rengine bürünmüş ilhamı gibi ayak ucunda çırpınıyor, hıçkırıyor, ellerine, kollarına, alnına konuyordu.” Ruşen Eşref “Tevfik Fikret Ölüm Döşeğinde”
“Sabah olunca, cenazeyi yıkayıp tekfin edecek olan adamlar gelmiş, aşağıdaki odada bekliyorlardı. O esnada, sıkı sıkı siyah bir çarşafa bürünmüş ve yüzünü de kalın bir peçeyle örtmüş ufak tefek bir hanım gelmiş, mutlaka beni görmek istiyormuş, yukarı çıkardılar. Bu kadıncağız o kadar çok ağlıyordu ki, peçesi ve çarşafının önü sırılsıklam olmuştu. Katiyyen peçesini açmak istemedi. Fakat sesini tanır gibi oldum. Benim teşrih hocam ve Kadıköyü’nde komşum doktor Rasim Paşa’nın ikinci kızı, şöhretli ve kabiliyetli ressam ve heykeltraş Mihri Hanım imiş. Ağlaya ağlaya benden rica etti, Fikret’in çehresinin maskesini ve sağ elinin kalıbını almak istedi. Merhumun yazı odasında görmüş olduğum natamam portreleri de o yapmış ve bunun için de beş on gün Fikret’in misafiri olmuş imiş. Su ve kap hazırladık, gözümüzün önünde o kalıpları yaptı aldı ve Fikret’in henüz sırtında bulunan gömleği de pek kıymetli bir yadigar olarak olarak saklayacağını vadederek istedi ve yine çok ağladı. Merhumun refikasının da iznini alarak bir makasla, gömleği keserek sihri Hanım’a verdim….” Rıza Tevfik Bölükbaşı, Tevfik Fikret hayatı, sanatı, şahsiyeti, Kitabevi yayınları 2005
Bu sergiyle beraber umalım ki Mihri, Türk sanat tarihindeki gecikmiş yerini almış, orda görünür olsun. Evden kaçtığı, 1903’de Roma’ya gittiği, Amerika’da sefalet içinde yaşadığı ve kimsesizler mezarlığında olduğu yazıldı bugüne kadar. Hala çok eksik, topluca eserlerinin olduğu bir katalog bile yok ama Mihri bu yazılanlardan çok daha fazlasıydı. Birinci Dünya savaşı’nın toplumsal hayatı derinden etkilediği yıllarda o kadınlar için bir sanat okulu kurulmasına ön ayak oldu, kamuya evini açarak orada eserlerini sergiledi, bugün bile hala uygulanan yöntemle eserlerini kartpostallara basarak satın alamayanlara küçük bir bedelle sundu. Amerika’da kadınların oy hakkı için Elenor Roosevelt’le beraber çalıştı ve onlar için resim yaptı.
O kök salacağı yeri kendi seçmek isteyen, tutkuyla var olan göçebe bir ressamdı.
21/05/2019, Beşiktaş
Yelda UGAN
Mihri Müşfik’i tanıdığıma çok memnun olurum… Teşekkür ederim bu tanışmaya vesile olduğun için Sevgili Yelda….
BeğenLiked by 1 kişi