“…ama adam da haklı, babama diye gidiyoruz, ona da uğrayalım, buna da uğrayalım, teyzeminki nerdeydi?..Son geldiğimizde buralar bomboştu diye başlıyorsunuz, mezarları bulana kadar perişan oluyoruz.”
Pazardan mı aldın? Ben de eski evin bahçesinden topladın sandım. Bahçenin yola gittiğini unuttum yine, birden heyecanlandım işte. Hatırlıyor musun mutfak penceresinden uzanıp toplardık. İçinize biraz vitamin girsin der her öğün tabakların yanına 3-5 tane koyardın.
Sadece kirayı almak için mi gidiyorsun artık oraya? Doğru, tavuklar da olmayınca..Suriyeliler oturuyor mu hala?…Döndüler ha!…”sağolun, ama artık bize müsade” diyerek mi gidiyorlar yoksa “burası da olmadı” diye mi?…insan giderlerken üzülüyor, sanki o zamana kadar burada olduklarını farketmemişsin gibi, yeni öğrenmişsin gibi telaşa kapılıyorsun…bari çocuğa bir şeker verseydim diye hızla içeriye dalıp misafir odasındaki şekerliğe bakıyorsun ama içi boş. Evde hiç çocuk kalmadığı için oyuncak da yok, küçülen bir ayakkabı da.
Anne yaa! Fatura mı bu? Hem de en korktuğundan, su faturası…suyu boşuna akıtıyoruz diye az mı terlik yedik senden…çamaşır makinası son suyunu boşaltırken nasıl fırlardın yerinden, banyoya beş metre rekorunu kırardın her seferinde… ilk zamanlar ödümüz kopardı ama sonraları alışmıştık…makinanın su boşaltma hortumuyla evde ne kadar kova varsa doldurur sonra o sularla evi silerdin. Ağzını elinle kapatsan da görüyorum, saklanamazsın, göbeğinle gülüyorsun…bir iniyor bir çıkıyor…çok komikti ama… eve gelen arkadaşlarımıza hepimiz sözleşmiş gibi aynı yalanı söylerdik… “makina bozuldu da, biz de mecbur suları böyle boşaltıyoruz” diye uydururduk…annemin kıymetli suyu..anne sen acaba bir önceki hayatında çölde mi yaşıyordun?
Tamam sustum, ama bak canım annem, ben onları otomatik ödüyorum yani bankaya talimat verdim, faturan kesildiği an pıt diye ödenmiş oluyor.
Aslında gerek yok ama tamam, sen çık, dönüşte beraber alırdık…evet, fıstık çiğ olsun, kömbeler de cevizli…benim biraz çalışmam lazım…tamam yiyorum…öğlen dışarda kebap yiyelim ama olur mu?….Babama da uğrarız belki…tamam çiçeği kaldırmam ordan…evet sevmiş orayı coşmuş baksana…güle güle!
Alo…geliyor musun?…tamam teyzemi de alırız o zaman yoldan…ben şimdi bir taksi ayarlarım…iyi, tamam sen gelince dayımın öğrencisini ararız o götürür bizi.
Çayı koyuyorum…yeşil çay mı olsun…karanfil nerede…bir parça da zencefil…soda kalmamış teyzeciğim ya…çok yedik değil mi? Bir de üstüne künefe…ama hiç pişman değilim.
Anne o ne yaa! Her seferinde babanız göndermiş diye bir şey getiriyorsun, o ağacı söksek mi? yakında tamamen kuruyacak…tamam sen bir mevlüt okut, pilav dağıt…bak pilav kaşığına benziyor…valla dalga geçmiyorum, babam etli, nohutlu pirinç pilavını çok severdi diye, hani canı istemiştir belki.
Koyuyorum çayları….ha birazdan o zaman…anne yiyecek halimiz yok…tamam ısıtıyorum…sen bitir namazını.
Şöför değil mi?…neymiş efendim yaşınıza bakılırsa mezarlıkta çok tanıdığınız olmalıymış…ama adam da haklı, babama diye gidiyoruz, ona da uğrayalım, buna da uğrayalım, teyzeminki nerdeydi?..Son geldiğimizde buralar bomboştu diye başlıyorsunuz, mezarları bulana kadar perişan oluyoruz.
Teyzeciğim ben toplardım bardakları…bir tane daha içer misin? Var daha….Ben mi? Cumartesi dönüyorum…emeklilik işlemlerim için gelmiştim…bir kaç gün daha uzattım.
Evet kuzenciğimin gönderdiği kartlar onlar…bilirsin annemin yılbaşıyla filan hiç işi olmaz ama en sevdiği yeğeninden gelince kıyamamış onları kaldırmaya, dayımın fotoğrafının yanına iliştirmiş.
Sık sık görüşüyoruz…en son geçen hafta konuştum, Noel tatilinde geliyorlarmış…aaaa! Haberiniz yok muydu? Hay Allah! Benden duymuş olmayın olur mu? Yaa sürprizini bozdum kızın tüh!!
Hadi ama…ağlama lütfen…bak her fırsatta geliyorlar…siz de gidiyorsunuz eniştemle.
Yok bir şey anne…teyzem duygulandı biraz; evet!!
Yok! Ona ağlamıyorum…dayına ağlıyorum!…kadersiz dayına!…çok sefil, ne bir karşılayanı var, ne göndereni.
04/06/2019, bayram
Yelda UGAN